4 Şub 2012

DAHA ÇOK YAZMAK İSTERDİM AMA YEMEĞE ÇOCUKLUK KABUSLARIM DAVETLİ :)

 Bu aralar çok düşünüyorum çocukluğumu valla. Şu an var olan bütün ahrazlarımın, o zamanlardan kalma bir sebebi olduğuna inancım sonsuz. Burada oturup, psikiyatrist koltuğu edasında, kendi içsel çözümlemelerimi yapacak değilim elbette onun yerine hazır çocukluğumu düşünmeye başlamışken, o zamanlar, minik aklımla sinir olduğum bir iki şeyi yazmaya karar verdim.

 Geç yatmayı severim, geceleri severim..Sabah erken kalkmaktan hiç haz etmem ve ayrıca da kalkamam. Bebeyken de durum farklı değildi. Sabah okula gitmem gerektiği gerçeği bende korkunç bir ızdırap uyandırıdı.Annemin veya babamın odaya gelip "hadi uyku vaktin geldi" diyeceği an yaklaştıkça terler basardı, felaket hırslanırdım içten içe, yatmak istemiyorum diye. Anneme, babama uyuz olurdum, velet repertuarıyla baya baya giydirmişliğim vardı içten içe..(aptal anne/baba, pis anne/baba  gibi :))). İşin içine ergenlik de girince repertuar epey bir şenlenmişti...Afedersiniz ailem :)))

 Kocaman ayı şeklinde bir oyuncağım vardı ne idüğü belirsiz, gündüz vakitlerinde o ayıya sinir olurdum, çünkü çirkin bulurdum.  Geceleri de o ayıdan korkardım kardeşim..Rüyalarıma girerdi. Odadan dışarı çıkartır veya dolapların içine koyardım, ama yine de rüyalarımda o pis ayı gelip kıçımdan ısırırdı beni..Rezalet bir durumdu yani..Asıl enteresan olan sevgili ailemin o ayının her sabah evin farklı köşelerinde ortaya çıkmasına şaşırmayıp, o ayıyı inatla odama geri koymaktaki irade kuvvetleridir..Anneme geçenlerde bu durumu sorduğumda, o da bu anlamsızlığa bir anlam veremeyip "herhalde bilinçsizce ev toplarken onu da kaldırıp yerine koyuyorduk" demiştir.

 Başka çocukların oyuncaklarımla oynamasından nefretttttt ederdim. Bunun sebebi kesinlikle paylaşmayı bilmeyen veya cimri bir çocuk olmam değildi..Tabi içsel sebebi bilmedikleri için sevgili büyüklerim tarafından "ne yapsın tek çooocuuk tabee, bilmez paylaşmayı yazuuuk" şeklinde değerlendirildim. Gerçek sebep ise çok farklıydı.. Oyuncaklarıma çok iyi bakardım. Hala 25 yıllık oyuncaklarımı saklatırım ve hepsi de pırıl pırıl durumdadır. Oyuncağı bol olan bir çocuktum allaha şükür ama her biri tek tek çok kıymetliydi. ( pırtık ve özensiz kıyafetlere, oyuncaklara hiç tahammülüm yoktu bkz. yukarıdaki ayı ve bu tahammülsüzlüğüm hala devam etmektedir) Hepsine "sıpumone, peti, yamucuk, hüsamettin " gibi isimler vermiştim ve bu isimler önemliydi.Annemin bir oyuncaktan bahsederken ismini kullanması hoşuma giderdi. Mesela "şu bebek" dedi mi içten içe rahatsız olur ve içimden "onun adı sıpumone" diye düzeltirdim..İşte böyle bir ortamda ve özende, elalemin hıyar çocukları gelip oyuncaklarımı paraladıkları zaman, acaip içim giderdi..Aileme özellikle tembih ederdim, ben yokken, misafir falan gelirse, sakın oynatmayın oyuncaklarımla diye...Hiç unutmam, 13 yaşlarındayım, kazık kadar olmuşum yani. 3 yaşımdan beri sakladığım, kolunu çevirince müzik yapan, orasından burasından hayvanlar fışkıran bir müzik kutum vardı.. 3 yaşımdan beri diyorum. Bir gün dışarıdayken, salak bir misafir gelmiş, misafirin kendinden salak veledi oyuncağımı almış ve benim 3 yaşındayken bile sevgiyle, dikkatle oynadığım oyuncağımı, 7 yaşında olmasına rağmen neşeyle kırmıştı..ÇOOOOOOOOOOOOOOOOOOOK kızmıştım. O oyuncağı yirmiküsür yaşıma kadar öyle kırık kırık sakladım sonra attım..Zaten bir oyuncaklarım şimdi de kitaplarım için aynı şey geçerlidir..

 Dişlerimin döküldüğü dönem benim için bir kabustu..Daha rahatsız edici bir şey olamazdı.Zaten takıntılı bir tipin ağzının içinde tıngır tıngır dişlerin oynadığını düşünsenize..Delirirdim. Bazen dalar ve dilimle, dişi, dilim artık yara olana kadar sallardım..Kendim koparmaya çalışırdım. Yemezdi,  koparamazdım elbet ve günler geçtikçe iyice dellenirdim..Ağladığımı bilirim okulda bir gün...Allahtan babam bu konuyu çabucak halletti.. Benim ne manyak bir veled olduğumu anladığı için mi yoksa kendisi de beni aratmayacak kadar deli olduğu için mi bilinmez, bir dişi kurcalamaya başladığımı gördüğünde o diş daha hafifçe bile sallanıyorsa dahi, haşkalat gibi elini ağzıma sokup, dişi elleriyle ağzımdan koparmak suretiyle ızdırabıma son verirdi.. Bu sadist-mazoşist ilişkimiz sayesinde 7-11 yaş civarı tamalanan süt dişi dökme periyodu  bu şekilde sallanmayan dişlerin bile ağzımdan kopartılması suretiyle 1,5 seneye kadar kısaltılmıştır tahminimce.

Okumayı öğrendiğim andan itibaren elime ne geçtiyse okuduğum için, buna, ismini veremeyeceğim bir akrabamın evinde koltuk altlarından çıkardığım ve muhtemelen akrabamın çocuklarına ait erkek dergileri de dahil, yaşıtlarım çocuklara göre çok daha fazla konu hakkında bilgi sahibiydim. İlerde ironik bir şekilde doktor olmuş olan bir arkadaşım, 11 yaşlarındayken hala kızların, kaka ve çiş yaptığı deliğin aynı olduğunu zannetiği ve doğumun ne demek olduğunu bilmediği zaman, bulmuş olduğum o erkek dergilerinin de yardımıyla kızcağıza kadın anatomisini ve doğumu anlatmıştım..(doğumu okumuş ve sormuştum) kız çok ağlamıştı valla...Doğurmayacağım ben diye..Seneler sonra çatır çatır doğurdu valla..(neymiş korkunun ecele faydası yokmuş) Neyse ailem de gayet iyi bilirlerdi bu çok bilmişliğimi ama buna rağmen benim yanımda  böyle konuşurlarken kaş göz falan yaparlardı ya bazen, yerimden kalkıp ciyak ciyak bağırasım gelirdi..Ya ben biliyorum adet ne demek, ne diye "hangi pet" deyince pet şişe diyorsunuz ulan....Nasıl ezik bir durumdu...Bunu yapanlardan biri annem değildi bu arada, canım annem genelde bana açık olma yolunu seçmiştir..İyi de yapmıştır

Özetle çocukluk, zor zanaattir, kendini millete kanıtlamak zorunda, güçsüz, çaresiz hissettiğin ve hayatın üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığı bir dönemdir..Herkes çocukluk şahane der. Ayol, neyi ne zaman yiyeceğinin, neyi ne zaman giyeceğinin, ne zaman yatıp ne zaman kalkacağının hatta ne zaman tuvalete gireceğinin başkaları tarafından dikte edildiği, sana şebek muammelesinin yapıldığı bir hayatın  nesi şahanedir...Bir tek böyle salak salak oyun oynardık filan, o bile o kadar şahane değildi çünkü gene ne zaman ve ne kadar oynayacağımız dikte ediliyordu..Hiç üzülmedim ben çocukluğum bittiği için de keşke 25. yaşta dursaydı  bu büyüme işi..

Hiç yorum yok: