21 May 2012

HAY REKLAMCI KADAR BAŞINIZA TAŞ DÜŞSÜN VEYA TÜRKİYE'DE REKLAM SORUNSALI..

  Televizyon izlemeyi severim ama siz bana ne kadar ukala, dümbelek, şımarık ve türevi sıfatı yapıştırırsanız yapıştırın, Türk kanallarını seyretmekten nefret ediyor ve mümkün olduğunca seyretmiyorum. Bir çeşit uydu alımcısımsı kurumla anlaşmalıyım, yabancı kanalları da izleyebiliyorum. Hiçbir faydalı programı bünyesinde barındırmayan -kişisel fikrim, çok afedersiniz bir çoğu mok gibi olan- bir sürü ağlak diziyi, arka arkaya dizmiş, kanallarla işim olmuyor, o kanallar da beni sevmiyor biliyorum, hedef kitleleri ben değilim çünkü..

Adamlar bir komedi dizisi yapalım dediler yok.... 12323784 yıldır çocukların hala duyamadığı angut bir dizi, amelelerin uzayda imtihanını işleyen ve Özge Ulusoy'un Oscarlık performansıyla bir Acem halısı hassasiyetiyle dokunmuş bir başka dizi var..Bunlardaki diyaloglar için,  Fatih camii umumi tuvaletlerinde yankılanan sesleri kayda alıp ekrana veriyorlar sanıyorum..o derece yani.... Bir tek Gülse Birsel isimli çok çalışkan ve yetenekli bir hanımın yaptığı bir dizi ilgiyi ve alakayı hak ediyor.

 Neyse  bu haldeyken bile ister istemez kanallar arasında gezerken, gazeteleri okurken çeşitli reklamlara rastlıyorum. Bazısı hoşuma gidiyor, hedefi tam 12den vurmuş diyorum, hatta ileri gidiyorum, artık bu iş bizde de çok iyi yapılıyor diyorum, sonra arka arkaya 2-3 reklam izliyorum ve içimde yaşam sevinci adına ne kalmışsa, hepsi gaz ve toz bulutu olup dağılıyor..

 Hangi reklamlar derseniz, benim çöküşümün başlangıcı olan bir iki reklam, var buraya onları yazacağım çünkü yaz yaz bitmez...

Menümüz şöyle;

 Başlangıç olarak, Bizleri, muhteşem bir yaşamın bizi beklediğine,  kuşların ve pırıldayan güneşin, mavi bulutların süzüldüğü gökyüzünden hiç eksilmediğine inandırmaya çalışan, hep koşan çocukların neşeyle kahkaha attıkları, konut projesi carpaccio tabakları var. Egenin zeytin dalları ve cumbalarının süslediği, hayatın muhteşem olduğu iddia edilen bu konut projesi reklamlarından nefret ediyorum. Gerçekte Şangay toplu konutlarını andıran bu iğrenç beton yığınları, blokların normalde asla izin verilmemesi gereken bir sıklıkta  dipdibe dikildiği yerler. Yeşillik yerine, binaların gölgelerinden dolayı güneş göremeyen minik toprakımsı alanlar var.  İsmi örneğin "güllü bahçe" ise girişinde bir tane içi geçmiş gül ağacının dikilmesi ile reklamlarda, açan ve uçuşan güllerin kullanılmasına bilet kesilmiş oluyor. Bence bu siteler  -sözde o reklamlarda koşan çocukların, gerçekte bu güneş görmeyen hıyar yeşilimsi alanları sadece 4 adımla turlayabiliyor olmalarından dolayı, loopa sarıp delirmiş gibi kendi eksenleri etrafında döndükleri-   yeryüzünde cennet değil ama pekala cehennem namzeti olabilecek, sevimsiz yerler...
 
 İçecek olarak, kolalardan birini ve onun reklamlarından bahsedeceğim..Bir anne deliler gibi sofra düzmüş sofrada yok yok. Çocuk no:1 bir yemeği beğeniyor, çocuk no:2 başka bir yemek güzel diyor, koca olacak kalas eline sağlık tandansında bir iki laf geveliyor, sonra kola geliyor, masada nasıl bir coşku nasıl bir tezahürat..Len nankörler, kadın ne yemekler yapmış, bir kuru "sağol annecim, karıcım eline sağlık" ama götü moklu kolaya davullu zurnalı tezahürat...Yemin ederim, ben o kadın olsam, o masayı yakarım...

 Ana yemek olarak, bir Ceptelefonuhattısağlayıcısıkazıkçıcell'in yağlı bir melankoliyi ince bir fırçayla tüm tepsiye sürüp, bizi aralıklarla dizip, 200 derecelik fırında 45 dakika pişirdiği rezil mi rezil ağlak reklamlarının hepsi. Hamile bir kadının devasa göbeğini sıvazlayarak, kocacığından haber beklediği, kızıyla konuşmamayı seçecek kadar hıyar olan bir babaya , kızının yeni bebesiyle video gönderdiği reklamlar şu an aklımdakiler.. Ama kimse o hamile kadının göbeğinin bebeğinden değil de, bir tarafına saplanan faturalardan dolayı şiştiğini veya o kızcağızın videoyu göndereceğim diye sayın "cell" şirketine hastahane masrafı kadar ekistıra :) ödeyeceğini anlatmıyor..Sadece sizden alınacakların listesi olan süper hızlı bir yazı ekranın alt köşesinden akarken biz sulu gözlerle reklamları izliyoruz...
 İkinci ana yemeğimiz ise ağır ateşte haşlanmış,  biz sizin dostunuzuz, size değer veriyoruz ve hep iyiliğinizi istiyoruz, hayat boyu bütün zor anlarınızda hep yanınızdayız baharatıyla tatlandırılmış banka reklamları yahnisi. Bu reklamları hala neden yapıyorlar, demek ki hala buna inanan insanlar var...Bankaların sadece parası olanın yanında olduğuna, krediyi bile paraya ihtiyacı olana değil de parası olana verdiklerine, sırf seni senelerce kendine bağlamak için trilyon taksit yaptıklarına ve taksidi erken kapatmak isteyenlerden cezai bir ödeme aldıklarına hala inanmayan insanlar var demek ki.. Banka sadece paranı depolamak için olmalır. Herkes de gayet iyi bilir ki yolu bankaya düşenin burnu boktan çıkmaz..Bankalar iyi değildir, bizim dostumuz falan hiç değildir, bizim iyiliğimizi falan düşünmezler, aynı o eşekli, tavuklu reklamdaki gibi bizi kuşbeyinli ve enayi eşekler yerine koyarlar çoğu zaman...Hala da bu reklamlara da sempatik diyebilen var bu arada eminim...

 Tatlı olarak, minik kaplar içiresinde üzerinde anneler gününe özel, sevgiden yapılma, duygu sömürüsü çikolata sosuyla servis edilen ve bizim sadece cebimizi sömürmeye yarayan korkunç Anneler günü reklamları var...Beni çok sinirlendiren iki tanesi..İlkinde replik şöyle ; "Biliyoruz bu sene de anneniz size "boşuna para harcama yavrum" diyecek ama siz ne olursa olsun gidip ona bir hediye almalısınız" şeklinde bir içeriğe sahip olan, online alışveriş sitesi reklamı...Öfkemden delirdim..Sen kimsin ya, belki biz annemle konuştuk, ikimiz de bu anneler günü işinin sadece mağazaların çıkarı için yaratılmış ticari bir gün olduğuna hem fikiriz veya değiliz ama ben anneme el emeği birşey yapacağım, gelip size para vermeyeceğim de mesela pasta yapacağım...Ne hakla gelip sana para vermem için duygu sömürüsü yapabilirsin ki??   İkinci reklamsa bir inşaat şirketinin "Anneniz size baktı sizde ona bakın artık ve ona bir ev alın" temalı ev satış reklamıydı.. Şerefsizler kendi kıytırık beton yığınlarını bana satabilmek için benim anneme olan hislerimi ve evlatlık vazifemi kullanıyor.. Kabul edilebilecek gibi değil..

 Bu örnekler bitmez. Gerçekten o kadar çoklar. Radyo reklamları, mail reklamları, cep telefonunuza gelen ve hayattan soğutan sms reklamları.. Elbette kalitesizliğe alıştık, kalitesizliğin reyting aracı olarak kullanıldığı bir ülkede yaşıyoruz ama bu kadar da kalitesizlik artık yuh dedirtiyor.

 Dolayısıyla,
Öncelikle bu reklamları yapan şirketlere buradan sevgilerimi iletmek istiyorum, hepinizin kafasına sizin kadar birer taş düşer umarım...
Sonracığıma, bu reklam filmlerini kabul eden ve bunların yayınlanmasına onay veren sevgili şirketler ve ilgili birimlerine sevgilerimi iletiyorum ve reklamcıların başlarına düşen o taşların iki mislinin onların kafasına düşmesini temenni ediyorum, çünkü onların izni olmasaydı bu reklamlar yayınlanmaz ve benim gibi pek çok insanın geceleri "nasıl ? Allahım ühüüü nasıl olabilir bu???" diye haykırarak uykusuz geçmezdi diye düşünüyorum. ( evet hassas bir insanım çabuk etkilenebiliyorum :))) Bu yemekten doymuş olarak kalkmayı reddediyorum.Bunlara kanmayı reddediyorum. Kananlar varsa onlara üzülüyor ve bir an önce uyanmalarını diliyorum....


3 May 2012

ŞANS NEDİR SEVGİLİ OKUYUCU??

 Yaşadığımız hayat saf bir şans meselesi midir? Bazı şeyler gerçekten tamamen şanstır. Hangi kültürde kimin bebesi olarak dünyaya geleceğimiz sadece ve sadece ilahi slot makinesinin insafına kalmış durumdadır. Nijerya'nın Basukuwera kabilesinde bir adamın 7. çocuğu olarak doğmak da, Donald Trump denilen peruklu ve dünyanın en zengin emlak krallarından birinin torunu olarak doğmak da tamamen şans meselesidir. Benim İstanbulda mimar ve deli bir kadınla ve  yine mimar ancak kadından daha da deli bir adamın ilk ve son bebesi olarak dünyaya gelmem gibi.

 Bu ayarlamayı kim yapmıştır, neye göre düzenlenmiştir, acaba bana sorulmuş mudur ?? Peki sevgili aileme seçme şansı verilseydi yine beni mi seçerlerdi ( sanmıyorum :)  ). Bu ve benzeri sorularn cevapları belirsizlik nanikleridir.

 Şans böyle birşeydir, senin asla elinde olmayan faktörlerin hayatını etkilemesi yani...
 Peki ne şans değildir???

 Vakti zamanında arkadaş çevresi içerisinde çok uzaklardan tanıdığım bir kızın, Türkiye'nin Alem, Paparazzi, Şlak, Klas vs.. gibi isimli dergilerini okuyanların ve bu tarz programları izleyen kesimin aşina olabileceği  ailelerinden birine gelin gittiğini öğrenmiştim. (itiraf ediyorum bir dönem ben de magazin denen uyuşturucunun bağımlısıydım) O zamanlar evlilik kavramı benim için Aydemir Akbaş ile dans etmek kadar çekiciydi ama arkadaş arasında otururken, kızın gelin gittiği ailenin ismi nedeniyle, kızın ne kadar şanslı olduğu dile getirilmişti.Hatta  biraz daha abartılmış ve Allah'ın herkese çirkin şansı vermesi dilenmişti. (kız çirkin falan da değildi üstelik)
 Aradan biraz zaman geçtikten sonra, bu mevzubahis kızımızın bir akrabasyla karşılaşmıştık, bize kızın, o aileye gelin girebilmek için neler yaptığını anlatmıştı ve hikayenin rengi değişmişti. Kızın o soyadını alabilmesinin şansla falan alakası yoktu. Resmen ince ince dokunmuş, katmer katmer dizilmiş yıllara yayılmış bir plandı. Akrabanın yalancısı olarak anlatayım;
 Olay şöyle, kızımız gazetelerde dergilerde bu ailenin sevgili oğlunu görüyor ve kafaya takıyor, ben bunla tanışacağım, birşey olmak zorunda değil etrafındakileri tanımış olurum. Derginin birinde adamın hangi spor salonuna gittiğini öğreniyor, derhal o salona yazılıyor, milletle konuşa konuşa çemberi daraltıyor hem adamı tanıyor, hem de adamı tanıyan kişileri...Sonunda hocalardan birini kafalıyor ve kendini tanıştırtıyor..Cilve işve derken dikkatini çekiyor..Bir yıl bunlar sadece arkadaş olarak kalıyorlar ama kız çok dikkatli bir biçimde asla bağı kopartmıyor ama o kadar ince işçilik yapıyor ki sapık gibi değil tatlı şeker kız gibi algılanıyor. Tabi çocuk bu arada onu sosyal çevresine sokuyor, o arada çocuğun ünlü bir sevgilisi var, aile bu kızdan nefret ediyor, çocuk bazı bazı partiler veriyor, yeniköy tarafındaki yalıda, kız da davet edildikçe minik minik kuzenlerdi, dayıydı vs.. aileyle tanışıyor, kendini sevdiriyor, o kadar ilgili ve alakalı ki dayının küçük kızı doktordan korkuyor diye ona şirin şeyler yazıp hazırlayıp göndertiyor. Aile buna bayılıyor, dayınını bir doğum günü oluyor. Bu arada dayı genç, bizim oğlandan 8 yaş falan büyük, bir sürü kişiyi de çağırıyor, kızıyla bu kadar ilgilendiği için bizim kızımızı da ve işte orda asıl aile eşrafıyla, ANNE ve BABA ile tanıştırılıyor. Tabi anne baba gençlerin davetli olduğu bir toplantıda fazla bulunmuyorlar ama kızın methini duymak için yeterli bir süre..Bu arada bizimki tanınmış sevgilisinden ayrılıyor, aile göbek atacak...Neyse uzatmayayım hikaye bizimkilerin beraber olmasıyla ve ailenin ilk başta biraz mırın kırın etmesi ama kızın çok akıllı ve yıllara yaydığı  sosyal sevgi kelebeği stratejisi sebebiyle, fazla uzatmamaları ve birlikteliği  kabul etmeleri ile son buluyor.
 Soruyorum okuyucu burada şans nerede ?? Tanınmış bir aileye gelin gitmek şans olarak algılanacak ise ( bence bu tarz aileler kural yumağı sevimsiz ve sıkıcılar) burada şans sadece kızın böyle bir planı hayata geçirecek azim ve istekle yoğrulmuş bir karekterle doğmuş olması ve biraz da maddi durumunun başlangıç olarak da ortalamanın üstünde olmasıdır. Kalan hiçbir şey ise şans değil.(bilirsiniz o sevimli tanınmış aileler maddi durumunuz ortalamanın altındaysa kıçınız yırtsanız dahi sizi kabul etmezler)
 Çok başarılı ve zengin insanlara bakıyoruz, içimizden şanslı p..nk diye geçiyor. Acaba öyle mi gerçekten. Biz gençlik yıllarımızı osurarak ve hiç bir halt yapmadan geçirirken, o ilerde kendine faydası olacak insanlarla sosyal ortamlara giriyor, kendini geliştiriyor olabilir hayatını koskoca bir senaryo gibi planlamış olabilir.
 İncecik ne kadar şanslı tabi doğuştan dediğiniz insan aslında o halde kalabilmek için, son derece makul miktarlarda ve az yiyerek ve bazen kendini sakatlayabilecek kadar çok spor yapıyor olabilir,
Yıllara yayılmış muhteşem bir evlilik yaşayan bir çift bunu sadece yıllar içinde "UNUTTUKLARI" sayesinde, vazgeçtikleri sayesinde başarmış olabilirler ki bazı unuttukları çook kalp kırıcı, bazı vazgeçtikleri çok değerli olabilir.
 
Başlangıç şanstır,  istek, azim, irade, umut, sevgi dolu olmak gibi karakter özelliklerine sahip olarak doğmak şanstır ama kalan pek çok şey  bize bağlıdır.
 
Bence aşkta şans sizi olduğunuz gibi sevecek, denginiz birinin karşınıza çıkmasıdır.(yukarıdaki kızımız gibi hedef belirlemeyi kastetmiyorum :)) O insanla mutlu olabilmek ise çoğu zaman bize bağlıdır.