2 May 2013

İĞRENÇKEN GÜZELLEŞEN GÜN :) ahaha yazarken çok güldüm len..

Kanlar içinde, bir ayakkabın olmadan ve üstünde bir erkek ceketiyle ara sokaklarda koşuyorsun, bir apartmanın girişine saklanıp, ceketin iç gözünden cüzdanı çıkarıp paralara bakıyorsun, karşı apartmanın camından bir genç kız sana bakıyor..
Ayakların 38 numaraysa, bana bir buluz ve bir çift ayakkabı verirsen sana 200 tl vereceğim diyorsun
Genç kız dudağı piercingli, saçları bir tuhaf şu emolardan..Hayatı isyan, sana yardım etmek tam onun mottosu..Aşağıya bir converse ve bir kazak indiriyor, hiçbir şey demeden...Hiçbir şey demeden parasını alıyor ve tekrar eve çıkıp, camdan sana bakmaya devam ediyor..Peki bu hale nasıl düştün..Herşey 6 saat kadar önce başladı..Aslında çok önce başladı, sen doğunca ama o kadar da geriye gitmeye gerek yok.

Alarmın kabus sesiyle uykuna tecavüz edildiğinde, daha uyuyalı 4 saat olmuştu. Göz kapaklarını yırtarcasına zorla açıyorsun. Yataktan kalkmaya çalışırken, kemiklerinin çıkardığı sesler gerçekten içler acısı. Kedi, mama yiyip dışarıya çıkabileceği için sevinçle kucağına atladı, kedinin kafasını okşuyorsun, hayvan keyifle suratına doğru osurunca uykun açılır gibi oluyor. Yataktan kalkıp bu kadar erken saatte çıkmak zorunda olmayan eşine neredeyse nefretle bakıyorsun. Kendini o kadar paçoz hissediyorsun ki tuvalete girdiğinde aynaya kesinlikle bakamayacağına karar veriyorsun. Bakarsan göreceği yaratıktan korkuyorsun. Öylesine yüzünü yıkayıp dişlerini fırçalıyor ve dolabın önüne geçiyorsun. Dolap dolu gibiydi ama giyecek bir bok yok. 3-4 sene evvel bir öngörü ile aldığın ve anca şimdilerde modası gelmiş bir gömleğe uzanıyorsun. Gömleğin tam ortasında tabak kadar bir leke var. Lekeli gömleği dolaba astığın için kendine kızıyorsun. Gömleği dolaba geri koyuyorsun. Bir etek, başka bir gömlek ile giyinme işini hızla başından savıp, makyaj malzemelerinin oraya kendini sürüklüyorsun. Evet artık aynaya bakma vakti geldi. Bakar bakmaz da bundan pişman oluyorsun. Gözlerinin altı mor, gözlerinin olması gereken yerde kanlı birer pinpon topu duruyor. Alnında ve sol yanağında 2 şer adet kendi özgürlüklerini ilan edeceklermiş gibi görünen sivilce var. Cildin grimsi, sarımsı. Rezalet. Biraz makyajla zombiden hafiften insana dönmeyi başardığında artık evden çıkman gereken saatı 20 dakika geçmiş oluyor.Elbette servisi kaçırdın. Mecburen ya taksi çağıracaksın ya da arabayla gideceksin. Taksiye yetecek kadar paran olmayabilir, mecburen arabaya yöneliyorsun. Araba soğuk ve pis, arabaya binerken bacağını kapıya sürtüyorsun ve eteğinle çorabı tozlanıyor, küfrederek yola çıkıyorsun. Trafik, felaket kelimesinin sözlük anlamı. Milimin onda biri gibi mesafeleri almanız bile çok zaman alıyor. Salak bir pop fm açıp çastırıçastırı şarkılarla enerji toplamaya çalışıyorsun ama trafik termosifon gibi elektriğini emiyor. Yanında bir otobüs duruyor, kafanı kaldırıp, tiksinti içerisinde birbirinin üstüne binmiş vaziyette işe gitmeye çalışanları görünce, bir an şükrediyorsun, hiç olmazsa rahatım diye düşünüyorsun ki bu şükür hissi hayvanın birinin akmayan trafikte arabasını senin arabasının önüne kırıp seni neredeyse ezmeye çalışması ile çabucak ortadan kalkıyor.

İşe geç kalıyorsun. Dikey düşmüş kabız bok gibi duran o hıyar plazadan içeriye uçarcasına giriyorsun. Bütün plaza asansörleri gibi, bir-iki kat merdiven çıkmaktansa, asansöre binen hıyarlar yüzünden, her katta duran asansör sayesinde en az 5 dakikanı da asansörde harcıyorsun.Domuz gibi bakışları görmezden gelerek masana oturuyorsun. Az sonra şefin zangoç gibi tepende beliriyor. Aşağıdan bakınca şefin öfkeyle genişlemiç burun deliklerinin içindeki kılları görebiliyorsun..Şefin beceriksizce yapılmış makyajını, bir ton para verip aldığı belli olan ama ona hiç yakışmamış kusmuk rengi bluzunu...
"bu ay, 3. geç kalışınız"
"biliyorum, özür dilerim"
"bir kere daha olursa sizi şikayet etmek durumunda kalacağım"
"olmayacak"

Bir tıslama sesi çıkararak dönüp giden şefin ucuz parfümü genzini kaşındırıyor. Kahveni içmen gerekiyor ama getirdiğin o süslü yemen kahvesi bitmiş. Mecburen çay ocağından kahveden ziyade bulaşık suyunu andıran bir karışım alıp içmek zorunda kalıyorsun. Öğle yemeği saatine kadar toplantı raporlarının hazırlaması gerekiyor.Sadece şefine gösterdiğin ve şefin de çok beğenip onayladığı yeni ar-ge konusu önemli. Öğle yemeğine dışarı çıkmıyorsun. İş yerinde sevdiğin bir iki kişi var, başına dikiliyor ve seni dışarı çıkmak için ikna etmeye çalışıyorlar, için çekmiyor. Toplantı saatine kadar çalışıyorsun. Toplantı vakti gelip de aşağı inince sabah ki rezil his biraz olsun azalmış, azıcık kendine gelmiş oluyorsun, tam toplantıya girecekken eşin arıyor, hayatta en önemli şey iş olduğu için kıymetlini baştan savarak bir iki laf edip adamın suratına teli kapıyorsun. Toplantı, bütün toplantılar gibi. Bir masanın etrafında oturan kabız görünümlü bir sürü kişi. Kimisi kıç yalama babında çok umurlarındaymış gibi şakşakçılık yapmak üzere haplanmış gibi bir enerjiyle konuşulanlara atlıyor, yorum yapıyor kendilerinden hiç istenmeyen eleştirilerde bulunuyor, kimisi önündeki deftere birşeyler karalıyor ve sıkıntıdan nirvanaya ermek üzere gibi duruyorlar. Birden şefin sözü alıyor, gülümseyerek konuşmaya başladığında şaşkınlıktan küçük dilini yutacakmış gibi oluyorsun, hiç adını anmadan araştırmanı kendininmiş gibi anlatıyor orospu. Gülüyor, kırıtıyor ve beğenileri içine çekiyor. Donuyorsun, ayağa fırlamak, birşeyler demek şefine doğru uçmak onu yolmak istiyorsun. Öfkelendikçe, şaşırdıkça daha da taş kesiyorsun. Şefin sözlerini tabiki ki -senin adın geçti burada- 'nın yardımı almadan olmazdı diyerek sözde sana kıyak çekerek bitiriyor. Titremeye başlıyorsun. şok belirtileri bunlar. Patron gülümseyerek şefin gururunu sıvazlıyor, sonra sana da bir iki soru soruyor, geveleyerek birşeyler diyorsun ama ne dediğini bilmiyorsun bile. Sana da yarım ağız teşekkür ediliyor. Toplantı bitiyor. Hayalet gibi kapıya süzülüyorsun ,şefin orada, yaptığı rezilliği, yaptığı aşağık davranışı farketmemiş gibi gevşekçe çok çalışmamız lazım bu işi bitirebilmemiz için diyor ve sıkı dur evet gülüyor hafifçe. Aslında çok çalışması lazım olan sensin. Senin projeni çalan bu deyus da aklınca bütün övgüleri alacak. Neyin intikamı acaba bu, geç kalmaların mı ? Masan ile toplantı odasının arası 123457 km sanki. Yürüyemeyecek gibisin oraya, tuvalet daha yakın. Kendini güç bela helanın birine atıp kapıyı kapatıp neşeyle kusuyorsun. Telefonun çalıyor, yine eşin, o kadar öfkelisin ki bir an hiçbir neden yokken onu boşayasın geliyor..Telefonu açmıyorsun. Çıkıp yüzüne biraz su çarpıyorsun, rimelin akıyor sallamadan yüzünü silip çıkıyorsun. Masana geçiyorsun. Birden aydınlanıyor herşey. Bütün bunlar, yaşadıkların bunu hakedip haketmediğin değil konu, bunu kabul edip etmeyeceğin. Şefin olacak olan orospunun odasına gidiyorsun.
Evet buyur, diyor.
Bugün neden benim projemi sizinmiş gibi sundunuz ? diyorsun.
Karının surat ışık tutulmuş tavşan gibi oluyor ağız aşağıya düşüyor, botoksunun el verdiği ölçüde gözleri açılıyor.
O nasıl ve ne biçim söz, ikimizin projesiydi ve ben sundum senin de katkıların dile getirildi bu nasıl bir saygısızlık, diyerek- yavuz hırsızlık yapmaya kalkıyor.
Kes be, diye bağırıyorsun.
Herkes duydu. Herkes dondu ve size doğru bakıyor.
 Sen şerefsiz kancığın tekisin, burada lafı kıvırıyorsun.. Birincisi o bizim değil benim projemdi, ikincisi projeyi öyle bir sundun ki ben tamamen yardımcı oyuncu olarak kaldım. Hayır aşağılık olduğunu biliyordum da niye bana bunu yaptın onu bilemedim, diye ünlemeye devam ediyorsun
Ne oluyor burda, diye patron olacak herif kul tavırlarından ödün vermemeye çalışarak yanınıza doğru ağır adımlarla yaklaşıyor.Şef patronu görünce birden gaz alıyor, avaz avaz ne olduğu belirsiz şeyler sayıklamaya başlıyor. Patronun gözünde bir bitmişlik ifadesi görüyorsun. Acaba yatıyorlar mı, sonuçta ikisi de bekar gibi alakasız paparazzi vari bir düşünce geçiyor. Patron şefin çığlıklarından anladığı kadarını derleyip sana dönüyor,
Bu durumda haklı olabilirsin ama tarzın ve kullandığın kelimeler bu işyerine yakışmayacak kelimeler, toparlanıp çıkabilirsin diyor.
Gülmeye başlıyorsun, Evet evet kesin yatıyorlar ....
Birden adama acıyorsun zavallı, eğer bu kaknem karıyla yatacak kadar düşmüşse çok acı çekiyor demektir. Adamın acılarını dindirmek istiyorsun, herkesin gerip bakışları altında şefin masasındaki mektup açacağını kapıp, patronun boynuna saplayıveriyorsun. Fışkıran kanlar direk şefin üzerine geliyor. Kesif bir sessizlik, sadece patronun çıkardığı gargaraya benzeyen sesler yankılanıyor...ve sonra birden herkes  çığlık atmaya başlıyor.Koşuyorsun, insanlar paniklemiş danalar gibi sağa sola koştururlarken sen kapıdan çıkıyor, direk merdivenlere yönelerek paldır küldür aşağı inmeye başlıyorsun.Ayakkabının biri merdivenlerde düşüyor. Külkedisi gibi aynı- diye bir düşünce geçiyor içinden, kıkırdıyorsun.Hiç lobiye çıkmadan merdivenlerle direk otoparka iniyorsun ama arabanın anahtarını unuttun, çantan da yukarda ne yapacaksın.. Bir ayakkabın da yok, kimse seni bu halde bir taksiye almaz..O arada telefonun çalıyor, eşin arıyor, Açıyorsun...
Tatlım sabah beyaz kenarı çizgili gömleğimi bulamamıştım kirlide de yoktu vermedin değil mi onu kimseye diyor..
Gülerek, verdiysem ne olmuş ? diyorsun
Kocan vıdı vıdı yapmaya başlıyor, onun eşyalarına karışmaman gerektiğini ayıp ettiğini filan gevelerken, sen
Boklu donlarını ben yıkıyorum, gömleğini ne yapacağıma da ben karar veririrm, gerekirse g..tne sokarım diye bağırarak telefonu yüzüne kapıyorsun.
Çok vaktin yok millet ayılmıştır şimdi seni arıyorlardır, otoparkın bir köşesinde kırılmış masa sandalye yığını var, çöp kamyonuna verecekler herhalde..Sanki bir mucize orada ucu sivrilmiş bir sopa parçası ve tam o esnada içeri giren minik bir araba..
Arabaların arkasında kalarak bekliyorsun, minik araba yakın bir yere parkediyor. Şirket arabası, içinden genç bir kadın iniyor, uzun boylu güzel, elinde telefon ağzını yavşata yavşata birine naz yapıyor..Arkasından yaklaşıyorsun ve kızı dürtüyorsun, kız dönüyor sana bakıyor ve donuyor, üstünde kan var, bakışların enteresan olmalı ve ayakkabının teki yok.
Arabanın anahtarını ver..
Gayri ihtiyari, olmaz diyor kız
Sen bilirsin
sopayı kızın karnına saplıyorsun..
Sonrası kolay
kız topraktan çıkmış solucan gibi kıvranırken sen arabayla otoparkı terk ediyorsun.Sen çıkarken polislerin geldiğini görüyorsun. Bu arada devamlı telefonun çalıyor, eşin arayıp duruyor.Tekrar teli açıyorsun..Eşin çığlıklar atıyor..Teli yüzüne kapıyorsun. İçinde bir huzur. Kendini bir nefer gibi hissediyorsun.Ne yapman gerektiğini nereye gitmen gerektiğini çok iyi biliyorsun.Eşinin iş yerine doğru sürüyorsun arabayı, oraya vardığında eşin 23 cevapsız öfke araması bırakmış, mesaj atıyorsun, aşağıda otoparktayım diye..Herif uçarak aşağıya iniyor, suratında öfke yok,korku var..Anlıyorsun eşini aramışlar.
Ne yaptın sen diyor
Dedim ki diyorsun o gömleği istersem kıçına sokarım..
Ne gömleği, ne diyorsun...sen ne yaptın
Kirlide gömlek iyi bakmamışsın ve beni deli ediyorsun, diyor ve elinin tersiyle eşine bir tane çakıyorsun..şoke olmuş şekilde geriye yuvarlanıyor.Öbür eline bakıyorsun sandalye bacağı hala elinde, eşinin yanına yaklaşıp, bacağına, bacağı saplıyorsun...Eşin çığlıklar atarken ceketini üstünden çıkartıyor ve giyiyorsun..Artık gitme vaktin geldi. Cüzdan iç cepte..otoparkın arkasına yüneliyor ve alçak otopark duvarının üstünden tırmanıp atlıyor- arkadan koşan-eşini farketmiş otoprak görevlilerine aldırmadan kaçıyorsun..Artık yeni hayatın bu. Kaçacaksın, akıllı olacaksın, önüne gelen engelleri aşacaksın..Planın eşek sırtında Gürcistan'a girip, oradan bir şekilde Rusya'ya ulaşıp izini kaybettirmek...Şimdilik.

 

Hiç yorum yok: