6 Haz 2012

ERKEK EGEMEN DÜNYA VE LOTUS AYAKLAR, SÜNNETLİ KADINLAR...

  Kadın olarak dünyaya gelmiş ve kadın olarak yoluna devam eden herkes aşağı yukarı iyi bilir ki, kadın olmak zordur.

 http://delikediyim.blogspot.com/2012/01/cunku-kizlar-pembe-sicar.html linkinde yazdığım ve işin geyiğine değinen yazımdan bahsetmiyorum  burada.

Gerçekten kadın olmak zordur. Bunu, dünyanın herhangi bir ülkesinden, herhangi bir kadına sorabilirsiniz ve vereceği cevap aynı olacaktır.

 Binlerce yıldır, erkek egemen dünyada din olsun, toplum kuralları olsun pek çok baskı kadınları ezmektedir. Bazılarına baskı demek bile mümkün değildir, bunlar düpedüz eziyettir.  Kendi içlerinde gücü bulamayan, ürkek ve şeref yoksunu erkek grupları, fiziksel gücü ellerinde bulundurma avantajını kullanarak, kadınları inanılmaz biçimde sömürmüş ve sömürmektedirler.

 Gerçekten güçlü olan bir erkek kadından korkmaz, kadının güçlü olmasıyla tehdit edilmiş hissetmez. Aksi durumdaki bir erkek için ise kadın sadece korku nesnesidir ve içten içe kendi ezikliklerini ve yetersizliklerini ona hatırlatır. Bunun için de kadının güçlü ve bağımsız olmasını istemez, kendi fikirleri olsun istemez..Eziyet edebildiği, ezebildiği müddetçe güçlü olduğunu hissedebilecektir çünkü...

 Erkek egemen toplum sözünden her zaman nefret etmişimdir. Çünkü bütün toplumlar zaten  erkek egemendir.  Bu egemenliğin miktarı değişmekle beraber, en kadın özgür toplumlarda bile güzellik ve beğenileri belirleyen erkektir ve kadınlar da bu yolda ilerler. Zaten baskıların bir çoğu bu mihvalde başlar ama  erkek beğenileri, arzuları, kişisel zevklerden sadist dayatmalara dönüşmeye başladığı vakit işin rengi değişir.

 Sadist dayatmalara dünyadan verilebilecek en güzel örnekler, Çinli kadınların Lotus ayakları ve Afrika ve Arap toplumundaki kadınların sünnetleridir kanımca..

  Lotus ayağın hikayesi, 10. yüzyıl Çin Tang Hanedanlığı esnasında öncelikle soylu ailelerde başlamış ve bu korkunç gelenek kısa bir süre içerisinde toplumun her katmanından kadının eziyeti haline gelmiştir.

  Sevimli hanedan erkekleri, dans eden gözdelerin dansları esnasında küçük ayaklarının çok seksi göründüğüne karar vermişler ve bu mihvalde küçük ayak arzu nesnesi haline getirilmiş ve kadınların ayakları bağlanmıştır. Bağlanmış ayaklara lotus çiçeğini andırdığına inandıkları için "Lotus Ayak" denmekteydi.

 Bu ayak bağlama işi ayakların şöyle sıkıca sarmalanması falan değildi. Kız çocukları 2-3 yaşlarındayken başlayan ve ayağın büyümesinin durduğu ergenlik çağlarına kadar devam ettirilen kelimelerle tarif edilemeyecek kadar acılı ve korkunç bir işlemdi. Ayakların en fazla 7-8cm  uzunlukta olmasına izin verilmekteydi.

  Kızın ayak parmak kemikleri ve gövdesi kırılarak aşağı ve içeri doğru katlanmakta ve inanılmaz sıkı bir şekilde bağlanmaktaydı. Bu şekilde yürütülerek, kırılan kemiklerin iyice iç içe geçmesi sağlanıyordu. İşlem esnasında kadınların ayaklarının bir kaç kez kırılması gerekebilmekteydi. Parmakların çürümesi ve kopması memnuniyet verici olabilirdi, böylece ayak daha da küçültülebilirdi. Hatta ayakta daha fazla et iltahap kapıp çürüsün ve düşsün diye, içlerinde kesici parçalar bulunan bezlerle bağlama yapılırdı...Bu işlem o kadar hasar veren bir işlemdi ki kadınların bir çoğu sıkı bağlama, kırıklar ve kangren olmuş parmakların gerekli bakımının sağlanamamasından kaynaklı hastalıklardan ölüyorlardı. 

  Bu kadar rezalet bir işlem olmasına karşın, küçük ayak makbul kabul edilmişti bir kere ve ayakları bağlı olmayan kızlarla evlenilmiyordu. Bu sebeple anneler, çocuklarının çığlıklarına aldırmadan bu işlemi , tam olarak söylemek gerekirse 1912 de yasaklanana kadar yani neredeyse 1000 yıl boyunca uyguladılar. Bu şekilde, kadınlar, hem kendi başlarına rahat hareket edemedikleri için erkeklere bağımlı olmuşlardı, hem de sapık bir zevk tatmin aracı haline gelmişlerdi.

 Çinin şerefsiz erkekleri için bu küçük ayaklar o kadar büyük bir erotik kaynakti ki, o dönemlerdeki yazıtlarda, bu ayaklardan erotik olarak faydalanmanın 48 yolundan bahsedilmektedir. Ancak bu şerefsizler, ayakları genelde çıplak görmek istememişlerdi, çünkü felaket derecede kötü gözükmekte ve enfeksyonlardan dolayı kokmaktaydılar. Küçük pipili bu erkekler, Lotus ayakların yaptığı tuhaf açı dolayısıyla tabandaki yarıkla cinsel ilişkiye girebilsin diye ( evet, kadının cinsel organı yeteri kadar dar değilse ayak tabanındaki yarıkla cinsel ilişkiye girmek tavsiye edilmekteydi) kadınlar bir ömür boyu sakat, acılı ve iltahaplı ayaklarla gezmeye mahkum edilmişler ve göz zevkleri çok önemli bu herifler, ayakla cinsel ilişkiye girerken rahatsız olmasınlar diye de özel çoraplar giymek zorunda kalmışlardı..

Yukarıda "Lotus ayak" eziyetinin mahkumlarından birinin ayakları. Bu ayaklar sadece 7 cm
Aynı ayakların, ayakkabı ve çoraptan ari hali....parmakların içeri kıvrılışı ve ayağın ikiye katlanmış olması son derece belirgin. Kadının parmağının üzerinde durduğu ve ayağın kırılarak katlanmasından kaynaklı yarık ise, yukarıda bahsettiğim, karılarının cinsel organını yeterince dar bulmayan erkeklere önerilen, alternatif cinsel ilişki yarığı....

                                            

 Bir başka korkunç uygulama ise Afrikanın çok büyük bir kısmı ile Arap ülkelerinde uygulanmakta olan "kadın sünnetti" adı altındaki kifayetsiz eziyettir. Eğer yukarıda anlattığım ayak bağlaması size korkunç geldiyse önceden uyarayım ki kadın sünneti, en az ayak bağlama kadar hatta daha bile korkunçtur. Bu sapkın uygulamanın erkek sünnetiyle uzaktan yakından alakası yoktur. Bir kaç çeşidi vardır ama en yaygın olanı kadının dışarıdan görünen cinsel organ adı altında neyi var neyi yoksa, genelde boktan bir berberde kesilmesi ve idrar ve adet kanı için ufak bir açıklık bırakılacak şekilde dikilmesi şeklinde cereyan eden ve bir kadının hayatını acı, elem ve kedere çeviren uygulamadır.

 Malesef sadece 1997 verilerine göre bile dünya üzerinde 135 milyon evet 135.000.000 kadın bu ızdırabı yaşamaktadır ki,  bu rakamın verildiği yılın üzerinden 15 yıl geçmiştir.

 Bu kadınlar cinsellikten zevk alma kapasitelerini kaybetmişlerdir, bazıları için bırakın cinsel ilişki, idrar yapmak bile dayanılamaz acılara sebebiyet vermektedir. Bazen gerdek gecesi, sevgili kocacık rahatça cinsel ilişkiye girebilsin diye bir bıçak yardımıyla, yeni eşinin cinsel organını hafifçe!!!! genişletmek zorunda kalabilmektedir.

 Yine sadece erkeklerin sapık arzu ve ezikliklerini tatmin amacıyla başlayan bu uygulamanın hikayesi çok gerilere  M.Ö.60 lara kadar uzanmaktadır. Kaynaklar Mısır'ı işaret etmektedir. Kadın cinsel organının, bir miktar erkeklik organına benzediğine kanaat getiren o.çocukları, kadınların bu organdan kurtularak saflaşacaklarını ileri sürerek bu işe start vermişlerdir. Sadece islam ile bağdaşlaştırılması zaten tarihler itibariyle mümkün değildir. Kesin olan ise  mutlak erkek egemen toplumlarda görülmekte olduğudur. Bu işlem sadece afrika ve arap ülkelerinde değil, 19. yüzyıl Avrupasında da kadın deliliğini!!!!!!! tedavi amacıyla uygulanmıştır.

 İşlemin asıl amacı ve hedefi kadın cinselliği ve libidosudur. Libidosu yüksek kadınlar bir tehtid unsuru olarak görülmekte ve erkeklerin yetersiz cinselliklerini yüzlerine vurabilme ihtimallerine karşı çok korkunç bulunmaktadırlar. Bu sebeple "kadının saflığı" kisvesi altında kadınların hayatlarının karartılması sürdürülmektedir. Günümüz Türkiye'sinde bu "bekaret" adı altında yumuşaltılmış biçimde devam etmektedir.

 Bu saflık kisvesi belli toplumlarda öylesine kadınların beynine işlemiştir ki, zevk alabilen tam bir kadın olmanın saf olmadığına , kadınlar kendileri de inanmış ve evlatlarının iyiliği için bu işlemi sorgusuz sualsiz kendi istekleri ile uygular olmuşlardır. Tanzanya'nın "Masai" toplumuna göre sünnet olmadan çocuk doğuran bir kadın "anne" bile sayılmamaktadır.


Açık Gri gösterilen bölgelerde çok yoğun olmamakla beraber, kadın sünneti yapılmaktadır.
Kırmızı bölgelerde islami nüfus kadın sünnetini uygulamaktadır
Turuncu bölgelerde yoğun olarak belirli etnik gruplar bu uygulamayı gerçekleştirmektedir.
Koyu gri bölgelerde , etnik ayrım olmadan kadınların çoğu sünnetlidir.

7 yaşındaki Şilan Encer Ömer adlı kız çocuğunun sünnet operasyonuna ilişkin fotoğraf. Sünnet işlemleri, çok ciddi bir operasyon olmasına rağmen, hemen her zaman, son derece yoksul hijyen şartları altında, anestezi olmadan ve bazen kırık bir ayna parçası gibi materyaller kullanılarak yapılmaktadır. Mikrop kapmasına bağlı ölümlerin kaçınılmazlığına tekrar değinmeye gerek olduğunu sanmıyorum...

 Bazılarınız, bu kadınlar isyan etmemiş, binlerce yıldır bu rezilliklere ses çıkarmadan katlanmış hatta gönüllü olmuşlar dolayısıyla burada erkeğin rolü nerede diyebilirler. Burada erkeğin rolü şu: Daha ufaktan itibaren, kadının sesinin kısılması sağlanmıştır. Kadın fikir üreten değil ancak üretilmiş fikirleri uygulayan ve kabul eden konumuna sokulmuştur. Aksi gibi davranmak isteyen, okumak isteyen, isyan edenler çok ağır biçimde cezalandırılmış hatta öldürülmüşlerdir. Bundan dolayıdır ki erkeklerin cinsel tatmin aracı olan küçük ayak fikrine de, cinsel yetersizlikleri yüzlerine vurulmasın diye uydurmuş oldukları, saflaştırılmış kadın modeline de karşı çıkamamış, en iyi ihtimalle sessiz kalmışlardır.

 Yukarıda yazdığım örneklere, başka başka örnekler eklenebilir. Türkiye de namus ve töre adı altında kadınlara yapılan eziyetler ayrıca incelenmelidir diye düşünüyorum.

 Bu dünya çok acımasız..Ezilenlerin ayağa kalkabilmeleri neredeyse mümkün değil, onları sadece, güçlü ancak merhametlilerin, ellerini uzatması, ezenleri etkisiz hale getirmeye çalışmaları ve ezilenleri eğitmeye çalışmaları kurtarabilir. Sadece farkındalık sağlamak bile bir adımdır. Bugün artık siz de biliyorsunuz ki dünya üzerinde milyonlarca kadın, güzel olduklarına  veya saflaştırıldıklarına inandırıldıkları için sakat bırakılmışlardır ve yazdığım gibi bunlar sadece  bir iki örnek.....











2 yorum:

Adsız dedi ki...

onun ıcın delılık mutluluk baslangıcıdır yaaa.

Unknown dedi ki...

evet, deliye sormuşlar deli olmak nasıl birşey diye..deli cevaplamış."delirene kadar herşey çok zordu ama artık çok rahatım, hayat muhteşem" :)